top of page

Bütünden Parçaya, Parçadan Bütüne Bir Dans Gösterisi: Andan Daha Kısa

Yazarın fotoğrafı: Evren ErbaturEvren Erbatur

Taldans’ın kurucuları dansçı/koreograf Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı’nın yakın dönem işlerinden Andan Daha Kısa 17 Mart’ta Alan Kadıköy’de seyircilerle buluşuyor. Söyleşimizde bu gösteri özelindeki koreografik araştırmalarından, çalışma yöntemlerinden ve ele aldıkları kavramlardan söz ettik. İzleyenlerin, hayal güçlerini açığa çıkartacak, yaratıcı ve zekice yapılandırılmış bir dans gösterisi ile buluşacağını düşünüyorum. 


Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı 1996 yılında başlayan ortaklıklarını, 2003 yılında içinden yetiştikleri Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) adını benimseyerek geliştirdiler. O günden bugüne, Türkiye’de çağdaş dans alanını inşa eden icracılar oldukları gibi, bu alanın gelişmesi ve yaygınlaşması için katkı sunan yegâne sanatçılar oldular.  Yıllardır, artan bir merak, keşfetme, paylaşma ve öğrenme tutkusu ile çalışmaya devam ediyorlar. 


Fotoğraf: Zeynep Özkanca
Fotoğraf: Zeynep Özkanca

Günümüzde ulusal ve uluslararası dans çevrelerinde merakla ve ilgiyle takip edilen Taldans, imza işleri diyebileceğimiz Dolap (2000) ile seyircinin dikkatini çekti. Ardından gelen SekSek (2002) kendilerine özgü dans yaklaşımını, düşüncesini ve pratiğini vurguluyordu. Solo çalışmalarının yanı sıra, başka sanatçılarla kurdukları sanatsal ortaklıkların da başlangıcına işaret eden, özellikle Graf (2006) ve Dokuman (2009) bu dilin yeni boyutlar kazandığını gösterdi. Dans, performans, tiyatro, yerleştirme arasında hem sahne hem kamusal alan için oyunsu koreografiler oluştururken, Audio Koreografi (2021) gibi bütünüyle katılımcıların hareket ettiği geniş fikirleri de somutlaştırdılar. Hafıza kavramının, beden ve hareketteki karşılıklarını, kendi işlerinde olduğu kadar (retrospektif gösteriler, yeni dansçılarla yeniden üretimler) toplumsal alanda da (kültürel mekan, şehir, yaşlılık gibi) araştırdıklarını belirtmek yerinde olur. Mühendislik ve mimarlık geçmişlerinin, üretim süreçlerinin neredeyse her anına nüfuz ettiği Taldans, disiplinlerarası birlikte üretimin yapıcı bir örneğidir. Andan Daha Kısa’da dramaturjik bir karar olarak okunan bu niteliğin, içerik ve biçim arasındaki dengeyi kuran önemli bir öğe olduğu fark ediliyor.


Evren Erbatur - Sevgili Filiz ve Mustafa, sizlerle konuşmak her zamanki gibi çok güzel. Andan Daha Kısa ilk kez 2020’de İstanbul Tiyatro Festivali programında yer almıştı. 2024 sezonunda da birkaç kez sahnelendi. Yeniden seyircilerle buluşacak olması çok sevindirici. Bu süre zarfında gösterinin yapısında değişiklikler oldu mu? 


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Evet, bazı değişiklikler oldu. 2020’deki ilk versiyon, çıkış noktamız olan serial müziğin kurallarını önceleyen bir yaklaşıma sahipti; daha sistematik ve minimaldi. Bu akımın izinden giderek, koreografik bir araştırmayı nasıl ele alabileceğimizi düşündük. Serializmin notasyon yazımında kullanılan 12’ye 12’lik şablonu harekete nasıl uygulayabileceğimizi araştırdık. Schoenberg’in Klavierstück Op. 33a eserinin skorunu alarak, en bilinen masallardan biri olan Kırmızı Başlıklı Kız’ı aynı sistematik yaklaşımla 12’lik parçalara ayırdık. Bu versiyonda masal, malzeme olarak öne çıkmıyordu; takip edilen kurallar daha belirgindi. 2024'teki ikinci versiyonda ise masaldaki imgeleri ve anlatıyı daha fazla öne çıkardık, serial yapıyı ve kuralları ikinci planda tuttuk. Bu yeni yapı için ses tasarımcısı Sinan Kestelli yeni müzikler besteledi. Utku Kara ışık tasarımını yeniledi ve ekibe obje tasarımı için Pınar Akkurt katıldı.


Evren Erbatur - Matematiksel skor, diziler ve tekrarlar işlerinizde sıkça karşımıza çıkıyor. Çağdaş dans araştırmalarındaki 'skor' kavramını biraz açıklar mısınız? Sizin skor yazma deneyiminizi etkileyen unsurlar neler?



Fotoğraf: Zeynep Özkanca
Fotoğraf: Zeynep Özkanca

Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Bizim skordan kastettiğimiz şey, bir dizi yönergeyi belirli bir amaç doğrultusunda bir araya getirmek. Bir diziden bahsederken belli bir sayıdaki skordan söz ediyoruz. Bu yönergeler yalnızca hareketle ilgili olabilir ya da birden fazla elementi içerebilir. Bir oyuncu çoklu bir skoru takip edecekse bu yönergeler içerisinde hareket, ses, metin ve obje kullanımı da olabilir. Oyuncunun bunları belli bir sıraya ve amaca göre gerçekleştirmesini bekleriz. Bir skoru yazarken önce başlangıçtaki fikre hizmet eden bir yapı örüntüsü oluşturmaya çalışıyoruz. Bu süreçte doğaçlama tekniklerinden faydalanıyoruz.





Evren Erbatur - Serializm akımını koreografik bir yöntem olarak ele aldınız. Araştırma sürecinizden ve hareket araştırmasından bahseder misiniz?


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Hareket araştırması için "yapılandırılmış doğaçlama" diyebiliriz. Oyunda, hareket ve ses blokları kullandık. Ses bloklarının bazı bölümlerini yazıldığı gibi seslendirdik, bazı bölümlerde ise belirli bir yapı içinde kelimeleri doğaçlama olarak okuduk. Hareket için doğaçlamayı destekleyen ve yönlendiren unsurlar, okumaların ortaya çıkardığı ritimler, masalın bazı durumları ve obje-beden ilişkisi olmuştur. Serializm’deki nota diziminin hareketteki karşılığını araştırırken modülasyon, akümülasyon, ardışıklık ve tekrarlar üzerine çalıştık.


Evren Erbatur - Çalışma sürecinde başka hangi bağlamlar ve merak ettiğiniz başka hangi sorular ortaya çıktı? Örneğin "duyguların matematiği" kavramından bahsediyorsunuz, bu oldukça ilginç...


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL) stüdyosunda, 2000’li yıllarda Beklan Algan ile çalışırken, duygu içeren bir aksiyonun analizini yapıyorduk. Bu aksiyonu parçalara bölerek, parçaları da kendi içinde ayrıca parçalara ayırıyorduk. Sonunda matematik serilerinden oluşan bir altyapıya ulaşıyorduk. Bu çalışmayı tersinden ele alırsak; parçalı hareketlerden oluşan matematiksel bir yaklaşımla duygu içeren bir aksiyona ulaşabiliriz. Zamanın akışı lineer değildir, parçalıdır; zamana bağlı olan her şey parçalanır ve bütünlenir, duygular da öyledir. Ayrıca, duyguların matematiğini doğadaki örneklerde de görebiliriz—bir bitkinin yapısında, bir nehrin akışında olduğu gibi...


Evren Erbatur - İzleyenlerden ne tür yorumlar aldınız? Sizi şaşırtan veya hiç düşünmediğiniz görüşler oldu mu?


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Eseri en son sergilediğimiz Bursa Nilüfer Belediyesi’nin festivalinde, ağırlıklı olarak tiyatro öğrencileri vardı. Neden ses ve kelimeler üzerine oyunlar kurguladığımızı sordular. Kaspar oyunu ile Peter Handke’nin bunu yıllar önce yaptığını söylediler. Biz tiyatrocu değiliz; yaptığımız şey, dans-hareket disiplini içerisinden ses-beden ilişkisine dair yeni önerilerde bulunmak. Buna ses ve metin kullanımına yönelik koreografik yaklaşımlar diyebiliriz. Bu, belli koreograflar arasında kullanılan bir yöntemdir.


Evren Erbatur - Söz öbekleri, ses ve metin kullanımı uzun süredir işlerinizde koreografik öğeler olarak yer alıyor. Andan Daha Kısa’da Kırmızı Başlıklı Kız masalının yanı sıra kendi yazmış olduğunuz metinler de var. Bu metinler oyunun yapısına nasıl dahil oldu?


Fotoğraf: Zeynep Özkanca
Fotoğraf: Zeynep Özkanca

Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Oyunda masalın yapısını öne çıkarmak istedik. İlk versiyonda masalın imgeleri, serial yaklaşımla yazılan bir skoru takip ediyordu, yani sistematikti. Ancak bu, hareket açısından belli bir noktaya kadar bize yardımcı oluyordu ama masal imgelerini yeterince harekete geçiremiyorduk. Bu yüzden masalla ilişki kuran yeni bir metin nasıl üretebiliriz diye düşündük. Matematiksel bir yöntem olan akümülasyonu kullandık. Bu yöntemle ormanda yol alan bir kızın hikayesini, bir labirentte yol alan bir kızın hikayesine dönüştürdük. Örneğin oyunda kullanılan "Avcı gelir vurur" imgesinin yalın hareket tarifini yazdık, ardından aynı aksiyonun duygusal imgesini hayal edip yazdık. Böylece tek bir durumdan iki ayrı metne ulaştık. Bazen de serial yaklaşımla, sözden sese, tınıya ve nefese dönüşen kelimeler havuzu oluşturduk.


Evren Erbatur - Gösteride masalın yapısı bir görünüp bir kayboluyor. Masaldaki karakterler farklı imgelere dönüşerek eserin dramaturjik yapısını etkiliyor. Karakterleri inşa ederken nasıl bir yöntem/yaklaşım kullandınız?


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Oyundaki karakterler belirli bir kişiliğe bürünmüyor. Serializmin yapısından esinlenen, merkezi olmayan, hiyerarşiden uzak bir yaklaşımla karakterler, masaldaki roller ve hayalimizdeki imgeler arasında geçiş yapıyor. Mustafa/Filiz’e, kurt/avcıya ya da hiç tanımadığımız birine dönüşebiliyorlar. Karakterler bazen yalnızca seste, bazen de yalnızca harekette belirerek izleyiciye göz kırpıyor.


Evren Erbatur - Gündelik nesneleri sahne malzemesi olarak kullanıyorsunuz. Örneğin Sek Sek gösterisinde bir kürdan, Andan Daha Kısa’da ise havlular var. Nesnelerin rastgele seçilmediği, aksiyonun ve kurgunun bir parçası olarak konumlandırıldığı görülüyor. Bu ilişkiyi nasıl tarif edersiniz?


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Oyundaki objelerin seçimi başlangıçta tesadüfi oldu. İlk provamızı yaptığımız tiyatronun kulisinde bulduğumuz malzemeleri esas aldık. Daha sonra oyunun obje tasarımını üstlenen Pınar Akkurt, bu eski objeleri yeniden üretti. Objeleri kullanma biçimimizi ise oyunun dramaturjik yapısı belirledi. Örneğin, masalda gökten düşen elmayı, sahnede yukarı atılan ve yere düşen bir ip ile temsil ettik. İlk bulduğumuz siyah havluya, masala referans vererek kırmızı bir havlu ekledik.


Evren Erbatur - Taldans olarak üzerinde çalıştığınız yeni bir projeniz var mı? Bunu bizimle paylaşmak ister misiniz?


Filiz Sızanlı/Mustafa Kaplan - Sevi Algan ile birlikte yeni bir oyun üzerine çalışıyoruz. Adını aldığımız Tiyatro Araştırma Laboratuvarı (TAL)’ın eski oyunlarından biri olan Troya İçerisinde Vurdular Beni eserini ele alıyoruz. Beklan Algan’ın yönettiği, Ayla Algan ve Erol Keskin’in oynadığı bu eseri, arşiv kavramı çerçevesinde yeniden yorumlamayı hedefliyoruz. Bellek, hatırlama, unutma, gelenek ve görenek gibi kavramları merkeze alarak, İlyada Destanı ile iç içe geçen bu projede, geçmişe bakma ihtiyacımızı anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda arşiv üzerine nasıl bir koreografi üretilebileceğini de araştırıyoruz.



Comentarios


bottom of page