top of page

Dans mirasından bir köşetaşı, Krisztina de Châtel’in Typhoon’u Introdans yapımıyla yeniden seyirciyle buluşuyor

  • Yazarın fotoğrafı: Mehmet Kerem Özel
    Mehmet Kerem Özel
  • 16 dakika önce
  • 6 dakikada okunur

Introdans


Adını “Introduction to dance” (Dansa davet)’in kısaltılmışından alan Introdans’ın tohumu 1971 yılında Hollanda’nın doğusundaki Arnheim kentinde koreograf Ton Wiggers ile tiyatro menajeri Hans Focking tarafından kurulan özel bale atölyesi Studio L.P. ile atılmış. Introdans, 1979 yılına gelindiğinde belediye, bölge idaresi ve Hollanda devletinden proje bazlı ödenek alan bir dans topluluğuna dönüşmüş. Günümüzde yirmiden fazla dansçı kadrosuyla Hollanda’nın en büyük üç dans topluluğundan birine evrilen Introdans’ı birçok sponsor ve bağışçının yanı sıra Hollanda Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı, Gelderland ve Overijssel bölgesel hükümetleri ve Arnhem Belediyesi destekliyor. Ayrıca, Hollanda Kraliyeti’nden Prenses Margriet, 2003 yılından beridir Introdans'ın hamisi.


Topluluk Hollanda'daki birçok şehirde sahneye çıkmasının ve gösterilerini her yıl yaklaşık 85.000 seyirciye sunmasının yanı sıra, uluslararası turnelere çıkıyor; düzenli olarak dünyanın başlıca dans merkezleri Londra ve New York’ta gösteriler sahneliyor. Introdans’ın en güncel uluslararası turnesi, geçtiğimiz günlerde açılan Dünya Expo Fuarı 2025 için Osaka’ya olacak. Topluluk, fuarın resmi programı kapsamında 21 Mayıs 2025 tarihinde Hollanda Pavyonu’nda LAND FES Tiyatro Festivali, Sadamatsu-Hamada Bale Topluluğu (Kobe) ve Nieuwe Instituut (Rotterdam) işbirliğiyle, Hollandalı koreograf Adriaan Luteijn ile Japon butoh sanatçısı Dai Matsuoka tarafından ortaklaşa sahneye konulan UNUM adlı yapıtın dünya prömiyerini gerçekleştirecek.


Introdans sadece ulaştığı seyirci sayısı ile değil, programlarının sanatsal kalitesiyle de Hollanda’nın önde gelen dans topluluklarından biri. 2005 yılından beridir artistik direktör olan Roel Voorintholt, topluluğa dansçı olarak 1982 yılında girmiş. Voorintholt’un vizyonu; bir yandan Lucinda Childs, Sidi Larbi Cherkaoui gibi uluslararası alanda övgü alan koreograflarla iş birliğini yoğunlaştırırken, diğer yandan genç koreograflara şans vermek. Voorintholt’un son yıllarda repertuvara eklediği bölümlerden biri ise, dans mirasında köşetaşı oluşturan yapıtları yeniden sahnelemek. Böylece bu yapıtlar hem genç dansçıların bedenlerinde yaşamaya devam ediyor, hem de yeni nesil seyirciler tarafından alımlanma imkanı buluyor; yani hem eyleyenler hem de seyredenler açısından unutulmuşluğa düşmüyorlar. Bunlardan biri, Voorintholt’un 2024-2025 sezon programına eklediği Krisztina de Châtel’in başyapıtlarından sayılan, 1986 tarihli Typhoon (Tayfun). 



Krisztina de Châtel


Minimalist koreografilerin kraliçesi olarak tanımlanan Krisztina de Châtel (1943) Macaristan doğumlu ve 1964’ten beridir Hollanda’da yaşıyor. 1977 yılından beridir koreografi yapan de Châtel 70'ten fazla yapıta ve üç dans filmine imza atmış. De Châtel otuz yılı aşkın bir süre kendi topluluğu Dansgroep Krisztina de Châtel'in başında olduktan sonra, 2009 ile 2013 arasında Itzik Galili ile birlikte Amsterdam Belediyesi’nden ödenekli modern dans topluluğu Dansgroep Amsterdam'ı yönetmiş, 2013’te yere-özgü (site specific) ve büyük ölçekli sanatsal projeler üretmek için De Châtel sur Place Vakfı’nı kurmuş. De Châtel, vakıf çatısı altında müzelerde, Kuzey Denizi sahillerindeki kumullarda, bir gül serasında, endüstriyel bir yapıda veya bir kilisede sahnelediği projelerine patencileri, çöpçüleri, akıl hastalığı olan kişileri, cinsel tacize uğramış erkekleri, itfaiyecileri dahil ediyor. 

Karşıtlık, yüzleşme, mekan ve çevre, de Châtel’in çalışmalarında öne çıkan temalar. Rüzgar, toprak veya su gibi doğal unsurlar ile kırılgan insan bedenlerini yan yana getiren de Châtel, yapıtlarında insan bedeninin içindeki; tutku ile kontrol, bireysel özgürlük ile kolektif anonimlik-güvenlik arasındaki mücadeleyi ortaya çıkarıyor. 



©HansGerritsen
©HansGerritsen

Typhoon


De Châtel insan ile doğa, insan ile makine, sanat ile toplum, dans ile görsel sanatlar arasındaki çatışmalar gibi çarpıcı ve heyecan verici kombinasyonlar üzerinden ilerleyerek ve sıklıkla diğer disiplinlerden sanatçılarla işbirlikleri yaparak yapıtlar üretiyor. Typhoon da, de Châtel’in bu tür yapıtlarından biri. Typhoon hem içerik olarak insan-doğa, insan-makine çatışmasından hareket eden bir yapıt, hem de de Châtel’in görsel sanatçı Peter Vermeulen ve besteci Simeon ten Holt ile işbirliğiyle ortay çıkmış.


Peter Vermeulen'in çalışmalarının ana teması, enerjinin hareket eden ve ses üreten görüntülere dönüştürülmesi. Vermeulen Typhoon için sahneye, yapıt boyunca hafif esintiden şiddetli fırtınaya kadar değişen güçte rüzgar üreten üç devasa makine yerleştirmiş. De Châtel de dansçılarının Vermeulen tarafından tasarlanan makinelerin ürettiği farklı güçlerdeki rüzgarla doğrudan yüzleşmesine izin vermiş. Sahnede insan ile makine kelimenin tam anlamıyla karşı karşıya: Sol tarafta yan yana dizili beş beden, sağ tarafta yan yana dizili üç devasa rüzgar makinesi. İkisinin arasındaki dans alanı ise tavandan beşe sekizlik düzgün bir grid oluşturacak şekilde ve alanın hacmini basacak alçaklıkta sarkıtılmış ışık spotları ile tanımlanmış (Işık tasarımı da Peter Vermeulen’e ait).


Typhoon’un henüz başlangıcında, insan bedenlerinin ve hareketlerinin bir doğa olayını taklit eden makineler ile yüzleşmesinden çok önce, ilerleyen kısımlarda rüzgardan korunmak için siyah tulum ve siyah bot giymiş, başlarına iri pilot gözlükleri geçirmiş, birörnek kıyafetleriyle askerleri (hatta daha isabetli bir tanımla paraşütçüleri) andıran kadınlı-erkekli beş dansçı sahnenin sol tarafından, birbirlerine paralel çizgiler üzerinde, aynı hareketleri hafif zamansal kaydırmayla tekrarlayarak sağ (rüzgar makinelerinin olduğu) tarafa ilerliyorlar. Bu sırada tavandan sarkıtılmış ışıklar sıralar halinde yanıyor ve böylece dansçıların ilk geçişinde eylem/hareket alanı bütünüyle aydınlanarak tanımlanmış oluyor. Sağ tarafa varan ilk dansçının arkasını dönüp aynı yolu aynı hareketleri yaparak geri dönmesiyle birlikte diğerleri de yine zamansal kaydırmalarla onu takip ediyorlar. Zaten yapıt boyunca dansçılar hep bu hat üzerinde ileri-geri hareket edecekler.


İlk andan itibaren, Hollandalı çağdaş müzik bestecisi Simeon ten Holt’un 1976 tarihli kült yapıtı Canto Ostinato (İnatçı Şarkı) hareketlere eşlik ediyor. Aynı, ten Holt’un minimal ve meditatif etkisi ve tekrarlardan oluşan yapısıyla dinleyeni hipnotize eden bestesi gibi, de Châtel’in tasarladığı koreografik yapı da, belli bir zaman geçtikten sonra dönüşüme uğrayan minimal hareketlerin tekrarına dayalı. De Châtel’in, dansçıların birbirlerine göre hafif zamansal kaydırmayla yaptıkları hareketlerin hızlarıyla belli belirsizce oynaması, yapıtın bazı anlarında aralarından ikisinin, üçünün, bazen hepsinin hareketlerinin örtüşmesini beraberinde getiriyor. Böylece; müzikteki tekrar-içinde-çeşitliliğin yarattığı zenginlik gibi, koreografide de hareketin hızındaki değişikliklerle yaratılan varyasyonlar sayesinde benzer bir zenginlik ortaya çıkıyor. Örtüşmeler sırasında bazı bedenlerin yüzünün sağ tarafa bakarken, bazılarınınkinin sol tarafa bakıyor olması da yine varyasyonları çoğaltıyor.

 

Hareketler robotumsu; yumruklar sıkılı, kollar gergin, adımlar vurgulu. Kollar ileri doğru havayı yarıyor. Beden, kollar iki yana açık şekilde, gerili bir ok gibi geriye yaslanıyor. Bacaklar öne doğru hamle yapıyorlar ama hareket kelimelerinin birindeki aksak vurgu bedenin tökezlemesine neden oluyor. Başlar bazen arkaya doğru atılıyor, bazen öne eğiliyor. Bütün hareket kelimeleri birbirlerinden ayrı olarak kesik kesik ve ard arda gerçekleştiriliyor. Sanki, hızlı bir hareketten anlık fotoğraflar çekilmiş ve onların donuk halleri ard arda sergileniyormuş gibi.

İnsan bedenlerinin karşısında birebir makine bedenleri duruyor, ama hareketler insan bedeninin kendi içindeki/özündeki makineyi ortaya çıkarıyor. 

Hareket kelimelerinden biri iki adım ileri, bir adım geri gitmeden oluşsa da, cümlenin tamamına bakıldığında bedenin her şeye rağmen, görünmeyen bir güce direnmekte ve ilerlemekte olduğunu gösteriyor seyirciye. Bu sırada henüz hala rüzgar makineleri sessiz. Ancak, onların varlığını sahnenin bir tarafında görüyor olmak, seyircinin onları bir tehdit unsuru olarak alımlamasını beraberinde getiriyor. 


Yapıtın yaklaşık ilk yarım saati rüzgarsız geçiyor, ama yukarıda tarif ettiğim hareket cümlelerinden anlaşılacağı üzere rüzgar, yokluğuyla da hareket eden bedenlerin koreografisine içkin durumda. Rüzgarın fiziksel olarak başlamasıyla birlikte ise, o zamana kadar başlara takılı olan gözlükler gözlere geçiriliyor, hareketler iyice hızlanıyor, açık ve gergin şekildeki kollar pervanelere benzer şekilde döngüsel hareketler yapmaya başlıyor. Eller de artık yumruklu değil, sanki aerodinamik açıdan rüzgarın etkisini olabildiğince azaltmak ister gibi, parmaklar bitişik şekilde öne doğru açılmış halde.

Yapıtın son çeyreğinde bir anda müzik tamamen susunca, rüzgar makinelerinin sesinin eşlik ettiği beden hareketlerinin sesini duyuyoruz. Zamanla rüzgarın hızı da düşüyor, loş ışıkta beş dansçı ilk baştaki yerlerinde diziliyorlar. Hareketleri devam ediyor; arkaları makinelere dönük, kollarıyla yavaşça dönmekte olan pervaneleri (belki daha açıklayıcı olması için: yeldeğirmenlerinin kanatlarını) taklit ediyorlar. 

Rüzgar makinelerinin son bir defa hızlanmasıyla ve müziğin tekrar bütün gücüyle çalmasıyla birlikte dansçılar büyük bir dirençle yeni bir mücadeleye girişiyorlar; alanda sadece kendi hatlarında değil, diğer hatlara da geçip önce diyagonal sonra adeta hortum benzeri dairesel bir güzergahta hareket ediyorlar. Bu sırada sadece açık kollarını değil, bedenlerini de döndürüyorlar. Bu noktadan itibaren koreografiye yeni bir kelime ekleniyor: O zamana kadar sadece düşeyde hareket eden kolların, bedenle birlikte yatayda da savrulması, dönmesi. Dansçılar adeta, müzikle ve rüzgarla ancak hemhal hale gelerek baş edebiliyorlar. 

Yapıt noktalanırken; önce ışıklar yavaş yavaş sönüyor, dansçılar yine de hareket etmeye, mücadeleye devam ediyorlar, sonra rüzgarın giderek sönen sesi duyuluyor ve en son, karanlıkta bazı dansçıların hızlıca alıp-verdikleri nefeslerinin sesleri... 

Bedenler direnç göstermiş, giriştikleri mücadeleden yenik ayrılmamışlardır; şiddetli fırtınada etrafa savrulmamış, ayakta kalmış ve kalmaya devam etmektedirler. Zaten, 82 yaşındaki Krisztina de Châtel’in, yakın zamanda verdiği bir röportajda dünyadaki politik iklime gönderme yaparak “Günümüzde her zamankinden daha şiddetli bir fırtınada yaşıyoruz. Typhoon ile başımıza gelen her şeyde uyum, güzellik ve tutarlılık için savaşmaya devam etmemiz gerektiğini anlatmak istiyorum" demesi boşuna değil.


©HansGerritsen
©HansGerritsen

Introdans yapımı olarak Typhoon’un yeniden sahnelemesinin prömiyeri 22 Şubat 2025’te ITA’da (International Theatre Amsterdam, eski Stadsschouwburg Amsterdam) gerçekleşti. 2024-2025 sezonunda 18 Mayıs’a kadar Hollanda’nın çeşitli sahnelerinde turnesi devam eden gösteriyi, 23 Nisan akşamı Theatre Rotterdam’da seyretme imkanım oldu. 

Sahnedeki dans edilen alanda/hacimde senografik olarak ışık gridinin alçaklığı dolayısıyla basıklık hissinin ve bir yanının devasa rüzgar makineleriyle kaplı olmasından dolayı çıkışsızlık hissinin bilinçli olarak yaratıldığını düşündüğüm Typhoon’u, yüksek ve geniş boyutlu bir sahneye ve oditoryuma sahip Theatre Rotterdam’dan ziyade daha küçük ölçekli, bir nevi oda tiyatrosu boyutlarındaki bir mekanda deneyimlemeyi tercih ederdim. Sanırım bende yaratacağı etki çok daha yoğun, konsantre; dolayısıyla daha güçlü olurdu. Gösteriden bu haliyle de memnun ayrılmadım değil; en çok da, dansçıların, de Châtel’in 50 küsur dakika boyunca hiç durmayan bir akışta ilerleyerek insan bedeninin doğal bir güce karşı bir çeşit fiziksel meydan okuması olarak tasarladığı koreografideki performanslarında sergiledikleri titizlik, hassasiyet, dayanıklılık, azim ve konsantrasyondan etkilendim. Dolayısıyla dansçıların her birinin adını anmazsam olmaz: Daniel Chambers, Mark van Drunick, Gabriel Parra Guisado, Juliette Jean ve Angelica Villalon.

Son bir takdir ve teşekkür de topluluğun artistik direktörü Roel Voorintholt’e; en son 2003’te Dansgroep Krisztina de Châtel tarafından sahnelenen Typhoon’u Introdans’ın repertuvarına katarak, rüzgarın tekrar esmesini sağladığı ve insanın şiddetli bir güce karşı ne kadar dayanıklı olabileceğini bizlere tekrar hatırlattığı için.


Comments


bottom of page