top of page

Beden, Hayalet Diyaloglar

  • Yazarın fotoğrafı: Mine Söyler
    Mine Söyler
  • 25 Eyl
  • 8 dakikada okunur

“Beden, Hayalet Diyaloglar” başlıklı program dizisi, temas kuran kişileri, sergi pratiğini veya sunulan etkinliği beden kavramı üzerine odaklanarak deneyimlemeye bir davet olarak hazırlandı. Kurguda yer alan beden odaklı çalışmalar ve bunların izleri ile “hayali” olan diyalogların görünür kılındığı ve sorgulandığı karşılaşma ortamları yaratmak amaçlanmaktadır. Önermeyi, ziyaret edenlerin kendi bedenleri, kendi beden algıları, kinesfer bilinçleri ve bu kinesfere dahil olan mekân, mekân ögeleri ya da bir başka kişi ile ilgili kurulabilecek kişisel bir araştırma sahası olarak nitelemek mümkün. Davet edilen eserler ve paralel programlar kapsamında yer alan çalışmalar kendi bağlamlarını söylemin inşasına taşımakta ve de hayalet diyaloglar önermesi kapsamında beden sorgulamasına dair yeni pencereler araştırmaktadır. Bedene dair sosyolojik, politik, anatomik ve de ekolojik sorgulamalar kurabilmek, insan merkezli bir kavrayıştan öte bedeni, hareket eden, duyumsayarak algılayan ve zihni ile bütünleyen bir organizma olarak kavrayabilmek, kişinin kendisi ve çevresi ile kurduğu diyalogları gündelik hayatın ritimlerinde gözlemleyebilmek önemsenmektedir. (Sergi metninden alıntıdır, 2022).


Yukarıda yer alan paragraf Açık Diyalog İstanbul’un programlamakta olduğu “Çağdaş Sanat ve Küratörlük” serisinin ikinci döneminde geliştirildi. İlgili çalışma belli fazları ile farklı dönemlerde ve farklı mekânlarda hayat buldu. Söylemi geliştiren fikirler zamanla kendi yolculuklarında dönüştü, yeni olasılıklar inşa etti. Programlar bir bölümü ile Akbank Sanat’ın dans stüdyosuna konuk oldu, bu sürecin sonunda uzun metraj bir video üretimi gerçekleşti. Ardından 2024 yılında Akbank Sanat’ta düzenlenen “Niyetler 2” sergisinde yer aldı ve sergi paralelinde çeşitli performans ve kamu programları oluşturmaya devam etti. Bugün hâlâ çatı bir isim olarak kullanmaya devam ettiğim söylem ile programlar geliştirmeye devam ediyorum. Son iki yıldır Avrupa Birliği Sivil Düşün programı tarafından destek alan formu ile, beden ve hareket ekolojilerine odaklanan ARP-LAB (Aksak Ritim Platformu Laboratuvar Çalışması) ile bireysel ve kolektif çalışmalara zemin oluşturma çabaları sürmektedir. 



"Niyetler 2" Sergisi, Akbank Sanat, 2024.
"Niyetler 2" Sergisi, Akbank Sanat, 2024.

Programlamasını yaptığım ARP-LAB birlikteliği kapsamında bireysel üretimlerim için kurduğum patikayı “Beden, Hayalet Diyaloglar” söylemi ile geliştirmeye, beden ve hareket temelli çalışmalar ile karşılaşma alanlarını çoğaltabilmek ve farklı topluluklar ile yeni diyalog kanalları oluşturabilmek adına çeşitli programlar ve içerikler tasarlamaya devam ediyorum. Özünde bu programların derdi ya da niyetleri neydi, söylemi nasıl bir yerden kuruldu ve neden hâlâ farklı işbirlikleri ile faaliyetlere devam edilmekte olduğuna dair birkaç kelâm etmek, beden ve hareket odaklı çalışmalar zemininde buluşan ya da buluşmak isteyenler için ufak bir çağrı tadında kurmak isterim bu metni.


Sivil alanda ve doktora araştırmalarım bağlamında hareketin temel bir hak olduğu kavrayışı ile söylem ve pratik arasında gezinmekteyim. Toplumsal ve politik bir özne olarak bedenin mevcut kentsel tasarılar içindeki konumunu, yaşamsal pratiklerini ve mevcut aksaklıkları incelediğim bir zeminde “hareket hakkı” söylemini akademik olarak geliştirmek adına faaliyetlerim sürüyor. Bu çalışmaların sivil alanda ve sosyal diyaloglar içinde izdüşümü olan faaliyetleri ise “beden, hayalet diyaloglar” ile tartışmaya açmaya çalışıyorum. Kısaca, bu odaklar etrafında daha sık toplanmak, konuşmak, okumak, dinlemek, izlemek ve hepsinden önce birlikte hareket etmek üzere alanlar kurmaya, kurulu alanları sürdürebilmeye yönelik çabalar içerisindeyim.


Beden, bir örüntü evreni içinde kurar oluşunu ve kendi içindeki fizyolojik ve anatomik diyaloglar ile, çevresine karşı reaksiyonları ile ve çevreden gelen etkiler ile form alır. İçinde bulunduğu evreni, kültürü, mekânı, dinamikleri ve nihai olarak kendi evi olan bedenini gözlemler ve deneyimler. Tüm bu diyalogların kurmakta olduğu imkânlar ve de kısıtlılıklar ile şekillenmektedir yaşamsal döngüler. Peki bu döngülerdeki diyaloglar ne kadar tanıdık? Kim yapılandırıyor bunları? Tanıdık olması ve olmaması ne demek olabilir? Unuttuğumuz bir şeyler olabilir mi biz olmaya dair? Temas kurmanın ve dokunmanın kaç katmanı var? Diyalog kurmak da nefes almak gibi dünyaya dokunmanın bir katmanı değil mi? Çevrenin hareketi ile bedenimin hareketi neden birbirinden farklı anılıyor? Bedendeki hareketin ölçeği ne? Bir araştırma konusu olarak ele alınırsa beden, nereden başlamak gerekir? Kaç hikâye kurulmuştur üzerine? Beden, ifade ile karşılaşırsa neler olabilir?


Zaman zaman diyalog, zaman zaman duyumsama üzerine kurulu olan çalışmalar, katılan ve gözlemleyen kişiler ile birlikte deneyimlenecek süreçler olarak kurgulanmakta ve program kapsamında gerçekleştirilen etkinliklerin örüntüsü ile bedene ilişkin hayali, flu, unutulan, anlatılmayan ya da alışkanlıklar içerisinde zamanla yeri kalmamış olan diyalogları gündeme getirmek amaçlanmaktadır. Alan, ziyaretçi bedeni kendi öz kavrayışına dair bir araştırma sürecine çekmeyi öneren bir oyun alanı olarak hazırlanmakta. Kişilerin birbirleriyle, mekâna önerme getirmiş sanatçılarla, mekânla ve nihai olarak kendileriyle diyalog kurmasını sağlayacak bir zemin oluşturabilmek önemsenmektedir. Kişinin sahip olduğu mekân olarak bedeni ve paylaştığı mekân olarak bulunduğu çevre ile kurulan diyalog kanalları, programlara davet edilen eserler ve çalışmalar ile birlikte mayalanmaktadır. Buradan hareketle beden kavramı çerçevesinde kişiler arası diyaloğun zemini gözlemlenmektedir.


Hareketin algısı, bedenin mimarisi ve mekânın anatomisi üzerine farkındalık kurmak; bir araştırma alanı olarak kurgulanmakta olan çoğul mekânların ana aksını kurmakta. Hareket etmek, hareketin mekanik hizası, beden kavrayışı, kinesfer bilinci, bedene dair sosyal, politik ve ekolojik tartışmalar, beden ile diyalog kurma alışkanlığı ve zihin ile beden ilişkisi yaşadığımız toplumda ve çağda giderek yok olan, unutulan, belki de sırası gelmeyen ya da unutturulan kavrayışlar ve sorgulamalar olarak karşımıza çıkıyor. Programların kurgusundaki ana amaç; bu noktalar, yerleşmiş normlar ve yerleşmiş olan bu normların sebep olduğu hareketsiz bedenler ile, iletişim kuramayan diyaloglar ile ve donuk toplumlar ile küçük karşılaşmalar kurulmasını sağlamaktır. Beden, programların yer aldığı karşılaşma alanlarının ana kavramını oluşturmakta ve de hayalet diyaloglar önermesi bedenin sosyolojik, politik, ekolojik, anatomik ve gündelik ritimlerine dair diyalog zeminlerinin hayali temsillerine, örtük (olan) koşullarına referans olarak kullanılmaktadır. 


Bedeni ve mekânı farklı perspektifler ile algılamaya olanak sağlayacak olan çalışmalar ile akışlar kurulmakta, farklı yöntem ve yaklaşımlar sergi ve etkinlik alanlarına davet edilmektedir. Kurgular; bazen başka bir bedenin hareket içindeki devimini izleyerek, bazen hareket temelli basit denemelere davet oluşturarak, bazen hareket eden bir mekanizma olarak bedenin yapısına, anotomisine, topografyasına, mimarisine odaklı çalışmalara dahil olarak, bazen bir oyun alanında kimera ve kukla kavramları ile bedene odaklanarak, tarihsel süreçlerde bedenin yolculuğuna göz atarak ve bu kavramları tartışarak, düşünceleri yazarak, başka bakış açılarını dinleme fırsatı oluşturarak ve bazen de yapılandırılmış ve doğal çevreye çeşitli yönergeler ile dönerek araştırılmaktadır. Hareket ederken bedensel ve zihinsel farkındalık kanalları kurmayı geliştirebilmek amaçlamaktadır. Programların kurmaya çalıştığı karşılaşmalar ile bedeni bilinçli kinestetik algıya davet edebilmek önemsenmektedir.



ARP-LAB (Aksak Ritim Platformu Laboratuvar) Çalışması, Salt Galata, 2025.
ARP-LAB (Aksak Ritim Platformu Laboratuvar) Çalışması, Salt Galata, 2025.


Çünkü oyun; diyalog kurabilmeye, eyleme halini ve hayal gücünü devreye sokabilmeye, farklı farkındalık düzlemleri geliştirebilmeye yardımcıdır. Özetle, beden, hayalet diyaloglar bağlamı ile geliştirilen programlar ile, bedenle düşünme refleksini önermek için çeşitli deneyim alanları kurmak amaçlanıyor; çeşitli mekânlarda, çeşitli işbirlikleri ile denemeler devam ediyor. Yer yer laboratuvar dokusunda araştırmalar sürdürülüyor yer yer paylaşım alanları oluşturulup aktif buluşma alanları kuruluyor.


---------- 


Neden? 


“Son 25 yılda, bedene ve bedenin hareketlerinin yaratıcı potansiyeline odaklanan pek çok disiplinin gelişmesine tanık olduk. Öyle ya da böyle hepsi, beden/zihin bütünlüğünün geri çağrılmasını ve/veya beden, zihin, ruh sürekliliğinin yeniden inşasını amaçlamaktadır” (M.E. Garcia, M. Plevin, 2002). Bu noktada üretilmiş pek çok yaklaşım ile karşılaşılmaktadır elbet. Yerel kültüre göre şekillenmiş ve o hali ile korunması tercih edilmiş ya da evrensel boyutta sistematik bir dil geliştirilmiş olan örnekler mevcut; bazıları psikoloji ve nörobilim terminolojileri ile geliştirilmiş, bazıları dans ve hareket araştırmaları terminolojisi ile, bazıları sanat perspektifi ile bazıları ise bilim ve sanatın kesiştiği noktalardan… Bunları, kısaca, aynı öze çeşitli sesler ile yaklaşmak şeklinde özetlemenin yanlış olmayacağını düşünüyorum(1). Ülkemizde de çok çeşitli alanlarda uzmanlar, uygulayıcılar, eğitmenler ve sanatçılar mevcut, çalışmalar çoklu kanallardan (üniversitelerde, özel stüdyolarda vb.) sürdürülmekte.


Her birinin ortak paydası olan “beden”e, bir sergi alanı içinde davet edilmiş olan çalışmalar ya da etkinlikler kapsamında kurulabilecek diyaloglar ile farklı çerçevelerden bakmayı araştırmak, farklı alt yapılardan fikirlerin ve söylemlerin alana oluşturabileceği katkılar heyecan verici. Somatik çalışmalara dair bir karşılaşma alanı kurmak ve ziyaretçileri bir oyun içerisine davet ederek; başkalarını, kendilerini ya da siluetlerini izledikleri, bedenin yapısı ve hareket mekaniklerini duyumsadıkları, eyledikleri, söyledikleri, yazdıkları, hareketin farklı boyutlarına kendi ritimlerinde adım attıkları, dolayısı ile dikkati bedene, bedenin toplumsal ve tarihsel kurgular içindeki konumlarına taşıdıkları bir yaklaşım örülmeye çalışılmakta, bir süredir çabam ve ilişkilendiğim ekipler ile çabalarımız bu yönde. Programın ilk fazında fiziksel bir mekâna farklı bağlamlarda konumlandırılmış çalışmalar ile ve mevcut mekândan şehre yayılan, katılımcıların kendi rotalarını belirledikleri süreçler ile örüntülenen bir kurgu hazırlanmıştı ve günümüzde yeni olasılıklar üzerinden denemeler devam etmektedir.



Çatı Çağdaş Dans Sanatçılar Derneği, 2024.
Çatı Çağdaş Dans Sanatçılar Derneği, 2024.

Öz farkındalığın mevcudiyeti ile süre giden bir yaşam kurabilmenin mümkünlüğü bugünlerde kent araştırmaları, sivil alan araştırmaları ve güncel sanat pratikleri bağlamında da yaygın olarak ele alınmakta, incelenmekte. Öz bir bilinç geliştirmek, öncelikle sahip olunan bedenin doğası ile ilişkilenmek ve normsal kabullerin ne olduğu ve zamanla nasıl örüntülendirilmiş olduğunu incelemek ile başlayabiliyor. Bu bilinç sonra çevreye doğru uzanabiliyor ve yaşanılan çevreye, mekânlara, kurulan ilişkilere ve çok daha bütünsel ölçekte içinde yaşamakta olduğumuz doğaya doğru genleşebiliyor. Kendi doğamızı ve hakikatimizi duyumsayarak, bu perspektiflerin açtığı yollardan dengeye gelerek ya da yeni dengeler araştırarak; gözlemleyen, duyumsayan, sorgulayan ve araştıran bedenlerin kuracağı yaşam örüntülerinin hayali ile böylesi bir proje gelişti, gelişmekte. Bu niyetleri bir metin olarak ele almaktaki amaç ise bir arada da yapılabilecek çalışmalar, beraber sorulabilecek sorular için de bir sesleniş kurmak idi.


Yaratıcı Hareket yaklaşımının kurucularından Marcia Plevin bu kavrayışı şu şekilde özetlemekte; “Kişi, beden/zihin farkındalığı aracılığıyla, benliğini daha kabul edici bir hâle gelebilir, ona daha yakınlaşabilir. Böylelikle, kişide, hem kişisel yaratıcılığını hem de kişinin çevresiyle ilişkisini geliştiren daha büyük bir bütünleşme oluşur” (Plevin ve diğ., 2006). Kişinin kendisini ve çevresini; hareket yolu ile deneyimliyor olmasından kaynaklanan hazza yaklaştıracak deneyimler kurmanın bu bağlantısal bütünlüğe katkısı olduğunu düşünmekteyim. Somatik çalışmalara göre “sağlığın bir ifadesi olan bu mutluluk deneyimi daha sonrasında bireyin bütünlüğünü ve dengesini kuvvetlendirmeye yarar” (Plevin ve diğ., 2006). Axis Syllabus arşivinin kurucusu Frey Faust “... algılarımızı eğittikten sonra, en iyi öğretmenimiz ve rehberimiz kendi bedenimizdir …” şeklinde kurmaktadır ifadesini. “Bilimsel araştırmalardan edinilen bilgileri dans ve hareket araştırmalarına aktaran” bu arşiv 1990’ların sonunda dansçı ve koreograf Frey Faust’un çalışmaları ile oluşmaya başlamıştır ve bugün de devam eden disiplinlerarası bir araştırmalara zemin oluşturmaktadır. En iyi öğretmenin “kendi bedenimiz” ve oradan çevreye açılan bir gözlem dili oluşunun “beden, hayalet diyaloglar” önermesinde de önemli bir yeri vardır.



Bedene Mesafe Koymak/Bedene Mesafeli Olmak 


Herkes için tanıdık olduğu bir olgu, bir varlık, hem somut hem de bağlamına göre epey soyut olabilecek bir töz beden, çeşitli farklılıklarla da olsa herkesin sahip olduğu öz. Ortak olarak işleyişine, fizyolojisine, tepkilerine, isteklerine, periyotlarına tanıdık olduğumuz bir olgu, bir varlık. Dolayısı ile ekstra bir çaba içine girmeden ortak paydalarda buluşulabilecek ve de hakkında tartışmalar yürütülebilecek bir kavram olarak ele alabilir miyiz onu?


“Erken bebeklik dönemimizin en karakteristik özelliği, bedenin canlılığı ile kurulan direkt ilişkidir. Fakat büyüdükçe gelişimimiz için gerekli olan yeni beceriler kazanırız; konuşmayı, düşünmeyi, çevremizin artan taleplerini karşılamayı öğreniriz, bu da bizi bedenimizin nasıl hissettiğini deneyimlemekten uzaklaştırır. Bilinçli hareketlerimiz en derin dürtülerimizden ayrışır. Algı biçimimiz dahi değişir ve ilk zamanlarda sahip olduğumuz dünya ile birlikte titreşme kapasitemiz arka plana düşer. Bu durum, bedeni nasıl algıladığımızı çok derin bir şekilde etkiler; onu artık bir bütün olarak değil, parçalar halinde algılıyor oluruz.” (Garia ve diğ., 2006, s.12).


Dünyayı algılayabilmek adına uzunca bir dönem işe yaramış yöntemlerden biri aslında parçalar halinde düşünmek, parçalar halinde incelemek. Kezâ beden içinde kullanılan… Peki ya bu parçaların birbiri ile ilişkiselliği kuruyor ise hikâyeyi? Bunu nasıl anlamalı, nasıl anlatmalı ve nasıl aktarmalı? Beden, kendi içindeki diyaloglar içinde bu anlatıya sahip. Hareketin deneyimi ve de gözlemi ise en iyi aktarım yöntemlerinden biri olabilir mi?


“Gençken, gökyüzündeki bir uçağa baktığımızda, bütün beden ona bakıyordu (Deneyin bunu). Bir böceğe bakmak için eğildiğimizde, bütün beden eğiliyordu; ama zamanla, boynun kısıtlanmış bir hareketi ile birlikte sadece gözler bakmaya başladı. Bir şeye uzandığımızda sadece kol uzandı. Yürüdüğümüzde, sadece bacaklar yürüdüler. O bedensel akış, tüm organizmanın bütünlüklü eylemi, parça parça hareketlere bölündü. Enerjinin o güzel akışı, o bağlantılı olma hali kaybolmuştu” (Whitehouse, 2003, s. 34).


Yıllardır bireysel olarak yaptığım araştırmalarda, katıldığım ve kurduğum atölyelerde, performans çalışmalarında ve günlük hayatın akışında gözlemlediğim kesitlerde de karşılaşmakta olduğum tespitler bunlar. Kişisel deneyimlerden öte, “bedeni algılayışımızdaki giderek gelişen geri çekilme hali söz konusuyken…” kavrayışı üzerinde yoğunlaşmak ve sorgulamak istediğim bir kabul idi. Özellikle şu an deneyimlemekte olduğumuz post-pandemi ve “iletişim çağı” koşulları ile birlikte gelişen yeni ritimlerin ördüğü zeminlerde bu kabulü tartışmaya açmanın bir değer olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. 


Temeli fizik, biyomekanik ve ampirik bir öğrenme ve insan gelişimi anlayışına dayanmakta olan Feldenkrais yöntemini kuran Moché Feldenkrais, algılanan benlik imajımıza göre hareket etmekte olduğumuzu vurgulamaktadır. Dolayısı ile bedeni algılama biçimlerimizi, kullanma ve hareketini kurma biçimlerimizi, algıyı ve de farkındalığı geliştirerek çok farklı düzlemlere getirebileceğimizi söylemek mümkün. Burada gelişmekten kasıt daha iyi, en iyi olanı kurmaktan ziyade farklı bakış açılarını da fark etmek ve daha bütünsel bir bilinç hali kurabilmek ile ilişkilidir. 


“Kendimizi çocukluğumuzda hissettiğimiz gibi hissetmeye ve ifade etmeye dönmeyi hayal edemeyeceğimiz aşikar. (…) İnsan kültürünün bu aşamasında bu büyülü entegrasyon, ancak bilincimizin daha gelişmesi ile mümkündür ” (Garia ve diğ., 2006, s.12). Dolayısı ile, yukarıda belirtilmiş olan sebepler ile beden pratikleri içeren karşılaşmalar oluşturmak ve bu bilincin oluşmasına katkı sunabilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. “Beden, Hayalet Diyaloglar” söylemi ile geliştirilen programlar, bedene dair farkındalık oluşturabilecek çalışmaların bir araya getirildiği bir platform olarak nitelenebilir belki. Çeşitli denemeler yapıldı, yapılmakta ve yapılması planlanmakta…


Hareketi ve düşünmeyi dönüştürebilen deneyimler yaşamaya patikalar oluşturabilmek niyeti, Bir arada bol bol hareket edebilmek dileğiyle…








ree


SAHA Yazı Dizisi kapsamında desteklenmiştir /

Supported by SAHA Art Writing










Yorumlar


bottom of page